Günlük yaşam içinde anlatmak istediklerimizi konuşarak ifade ederken tüm konuşulanları algılamak çok da mümkün olmayabilir. Söylenen sözcüklerde nelerin ifade edildiğini tam olarak anlamak, farkına varmak aslında ne düşünüldüğü, ne hissedildiği yönünde algıyı kapsar. Yaşamın içinde sessiz bir film izlemiyoruz değil mi?
Basit ve anlaşılır bir konuşmanın iki cümleden oluştuğunu düşünelim; daha birinci cümle bitmeden ne anlatılıyor anlamadan, dinlemeden, ikinci cümleyi beklemeden karşı atağa geçip hemen ilk cümleye göre yorum yapıp konuşan kişiler algıladığı yanılgıdan dolayı düştüğü durumu toparlayamazlar. İçinde bulunduğu kültür, adet gelenek, görenek, saygı kurallarını hiçe sayarak fütursuzca konuşulan sözcüklerin telafisi zor olur. “Söz ağızdan çıkmıştır”.
Demek ki anlamak için ve sağlıklı sohbet için önce dinlemek gerekir. Dinlemeden konuşacaklarını düşünemezsin, düşünmeden konuşmak da yanıltır, farklı sonuçları doğurur. Konuşma davranışı denetimli olarak gerçekleşmeli. Aksi halde karşıdaki kişi rahatsız edilmiş olur. Yakınlaşma ve uzaklaşma hareketleri içgüdüseldir ve evrenseldir. Kişinin davranış biçimi ve konuşmalarıyla uyumu kendi kültürünün (aldığı terbiyenin) normlarıyla uyumludur. Bu da göstermektedir ki düşünmeden, anlamadan, algılamadan verilen tepkiler kişinin kendi içinde yarattığı dünyasıyla, kişiliğiyle doğrudan ilişkilidir.
Kuşkusuz her toplumda istisnalar söz konusudur, insanlarda çeşitlilikler sözkonusudur. Kişi hoşlanmadığı bir davranış biçimi ya da anlatım şekli ile karşılaştığında o kişiden uzak durmak ister. Ne kadar yaklaşmaya çalışsa da itildiğini hisseder. Bu durum kodlama halidir ve evrensel olarak her insanın verdiği tepkilerdir. Sizinle iyi iletişim kurmak isteyen insanların sizden uzaklaşmasını istemiyorsanız size anlatılmak isteneni iyi dinleyin, anlayın, düşünün sonra da konuşun.
Mutluluk, korku, öfke, şaşkınlık, üzüntü ve tiksinme duyguları herkeste vardır. Doğru ve güzel kelimeleri kendinize yakıştırın ve kendinizi mutlu olmaya kodlayın.
Yorumlar
Kalan Karakter: