İz bırakmak… Türk Dil Kurumunun tanımına göre, İZ “ Bir olay, bir durum veya yaşayıştan geride kalan belirti, eser” olarak tanımlanır.
İnsanoğlu varoluşundan itibaren “iz bırakma” eylemine karşı doğal bir yatkınlığa sahiptir. Bunu istemli olarak yaptığını düşünse de şu var ki dünyaya geldiği an gelişini “iz bırakarak sağlamıştır, aslında ilk aldığı izdir”; annesinden ayrılışının” temsili olan, göbeğinin tam da ortasındaki derin çukur! Bu çukur geride bıraktığı en güvenilir, sakin ve huzur ortamı gömdüğü çukurdur.
Bu çukura, sadece elveda edilen ortam olarak bakmak, hayatın ileriye doğru akan olağan akışına terstir. Bu çukur aynı zamanda da yeni bir dünyaya yeni buluşmalara ve deneyimlere de “Merhaba” demenin izidir.
Dünyaya gelişine “iz alarak” başlayan insan, dünyadaki her anında da isteyerek yada istemeyerek bazen iz alacak, bazen iz bırakacaktır. Bu izlerin geri bıraktıklarına değil de gelecekten aldıklarına odaklananlar ruhen dinginlik ve mutluluğu yakalama fırsatını elde etmişlerdir.
İnsanoğlunun her teması, her deneyimi hatta her nefesi gördüğü yada görmediği izler bırakır. Ruhunda, beyninde davranışlarında, evrene yaydığı enerjide yada vücudunda... Bu izler de diğer insanlara iz bırakarak devam eder. Hayatın kendi bir “iz bırakma” alışverişidir. Bir bakıma istenilen, kabul edilen, sevgiyle kucaklanan izlerde vardır. Varlığına tahammül edemediğimiz, yok etmek istediğimiz, bizi olumsuz etkileye izler de… Tek bir gerçek vardır ki; hiçbir iz yok edilemez, baskılanabilir. Uygun, doğru gerçekçi ve olumlu yaklaşımlar ile azaltılabilir, bizimle yaşamasına izin verilebilir.
Doğduğumuz anda iz alarak geldiğimiz bu dünyadaki serüvenimiz de iz alarak ve iz vererek devam eder. Herkesin yolculuğunda aldığı ve verdiği izler farklıdır.
Sözlerinin kimin yazdığını bilmediğim Hümeyra’nın “Mevsimsiz Çiçekler” isimli bir şarkısı gelir aklıma “iz” değince… Bu şarkının iki dörtlüğü söyle der;
Yüzündeki çizgiler yılların izleri mi ?
Yoksa geçmiş aşkların sitemli sözleri mi ?
Yanaklarıma dolan ışıksız gölgeler mi ?
İçlerinden süzülen gözyaşından seller mi ?
Alnında ki satırlar bir gün yazmak için mi ?
Yoksa boş bırakılan bir akıl defteri mi ?
Saçlarında ki kırlar yaslandığın için mi ?
Yoksa bir den boy veren mevsimsiz çiçekler mi ?
O kadar güzel anlatmış ki yıllar içinde yaş aldıkça oluşan izlerimizin arka planında neler anlattığını… Bizim neyi nasıl görmek istediğimize göre anlamı da değişir izlerimizin…
Aynaya baktığımızda gördüğümüz” yüzümüzdeki yılların izi kırışıklıklar, giden gençliğin izleri çizgiler, yıpranan bedenimizde beyazlaşan saçlar,” da olabilir. Yada “Yaşadığımız sevgilerin, sevdaların bize biraz sitemlide olsa kattıkları, yaşadıklarımızın bize verdiği tecrübeyle önyargısız doldurabileceğimiz akıl satırlarımız, ham ve tok iken sahip olduğumuz çiçek tarlasından, en beklemediğimiz anda beliren mevsimsiz ama yılların emeğinin ve iz alışverişinin sonucu olarak boy veren beyaz saçlarımız, mevsimi olmadığı için asla solmayacak saçlarımız” da olabilir.
Bedenimiz ve ruhumuz izleri beraber oluşturur. Ruhumuzun katkıda bulunduğu izleri, bakış açımız ve kabulleniş algımızla tarifsiz bir fırsata çevirmek hepimizin kendi elindedir. Bedenimizde ki çizgileri ise tamamen yok edemeyiz. Çünkü o çizgiler sadece bedenimize ait değildir. Yılların emeği vardır, yıllar kendi payına dokundurmaz. Ancak geçici olarak hafifletip, görüntüsünü azaltabiliriz. Bu kısmı içinde ; LÜTFEN BİR HEKİME BAŞVURUNUZ J
Yorumlar
Kalan Karakter: